Pazar, Temmuz 16, 2006

Dil sizin babanızın malı mı?

Neye niyet, ne kısmet. Bu memlekette muhalefet edecek o kadar şey varken ben de kendime öyle bir misyon seçmişim ki yani! Neyse, onlar da nasiplerini alsınlar. Bugünlerde TDK ve Dil Derneği’nin abuk tartışması devam ededursun, birkaç gün önce televizyonun birinin gece haberlerinde kulağıma Türk Dil Kurumu lafı çalınca dikkatimi çekti, haberi ilgiyle dinledim. Nerdeyse yalnızca küçük dilimi değil, büyük dilimi de Agop’un kazı gibi yutuverecektim o anda.

Neymiş efendim, Türk Dil Kurumu kadın ayrımcılığını ifade eden “eksik etek”, “kaşık düşmanı”, “kadının sırtından köteği karnından bebeği eksik etmeyeceksin” gibi deyimleri sözlüklerden çıkaracakmış.

Öncelikle şunu söyleyeyim, bu kadın yalakalığı en fazla kadınlara zarar vermeye başladı gibi geliyor bana. Tüm işlerimizde olduğu gibi burada da kadına rağmen kadın gibi bir saçmalık oluşmaya başladı. Ve kadınlar, sürekli sahiplenilmesi gereken, sürekli kol kanat gerilen, kendi ayakları üzerinde duramadıkları için sürekli payanda olunan canlılar olarak algılanmaya başlandı. Buna öncelikle kadınlarımızın karşı çıkması ve kendi haklarını savunurken bu gibi saçmalıklara prim vermemeleri gerekir.

Kadınla erkek arasında ayrımcılık, tarih boyunca erkeğin fiziksel kaba gücü ve sosyal konumu nedeniyle oluşmuştur. Toplumlardaki güç odaklarıyla zayıf katmanlar arasındaki ayrımcılıktan da zerre kadar bir farkı yoktur. Ne zaman ki kaba güç, yerini başka değerlere bırakır, o zaman bu sorunlar da çözülür. Eğer bu ayrımcılığı ortadan kaldırmak gibi samimi bir niyetiniz varsa böyle bir paradigma değişikliğini sindirmeniz gerekir. O zaman erkeklerle kadınlar arasındaki ayrımcılık ortadan kalkacağı gibi, erkeklerle erkekler, kadınlarla kadınlar, yoksullarla zenginler, toplumlarla devletler arasındaki ayrımcılıklar da ortadan kalkar. Var mısınız?

Gerisi yalandan yere bir yalakalıktan ibarettir.

Evet, ataerkil toplumlarda kadınlara karşı böyle aşağılayıcı sıfat ve yakıştırmalar vardır. Türk toplumunda da var. Bunların yakışıksız olduğunu elbette kabul etmeliyiz. Zaten aklı başında kimsenin de bunları kullandığını söyleyemeyiz. Ancaaak, buna karşı kadınların da ellerinin soğan doğradığını kimse iddia edemez. Onlarda da, bir savunma mekanizması olarak erkekleri aşağılayan ne yakası bağrı açılmadık laflar var. Bunları da savunamayız. Ama, tabii ki inkar da edemeyiz.

Bilim, objektif olmak zorundadır. İncelediği “vaka”ya karşı dost ya da düşman olamaz. Toplumda benzer sözcük ve deyimler kullanılıyorsa bunlar bal gibi sözlüklerde yer alır/almalıdır. İdeolojik davranamazsınız.

Belki bu gibi sözcükleri ortalama toplum ahlakı zaviyesinden kategorize edebilirsiniz. Zaten sözcüklerin yanına “kaba” falan gibi ibareler koyarak bunu yapıyorsunuz. Ama bir sözcük ya da deyim halk arasında kullanılacak ve bu sözlüklerde yer almayacak, akıl alır gibi değil. Dil sizin babanızın malı mı ki keyfinize göre o sözcüklere yer vermem, bu sözcüklere yer vermem gibi bir irade kullanacaksınız?

Yapmanız gereken işleri hakkıyla yapsanıza!
***
Hulki Aktunç’un Argo Sözlüğü’nden sonra Filiz Bingölçe’nin Metis Kitap Yayınları arasında Hulki Aktunç’un sunuşuyla Kadın Argosu Sözlüğü yayımlandı. Bu eser hakkında müstehcenlikten dolayı dava açılmış ve beraat etmişti. Hem benzer bir zihniyetin yansıması hem de kadınların erkekler hakkındaki aşağılayıcı ifadelerinin neler olduğunu görmeniz bakımından, eğer 18 yaşından büyükseniz inceleyebileceğiniz bir link veriyorum. Erkekler kadınlarınkine alınmasın, kadınlar da erkeklerinkine... Ne diyeyim?

Bu eserle ilgili olarak İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa Özkan’ın imzasını taşıyan bilirkişi raporu da mahkemeye sunulmuştu: “Filiz Bingölçe’nin eseri edebî eser olmayıp bir argo sözlüğüdür. Bu tür sözlükler her dilde mevcuttur. Ayrıca bu çalışma, sözlü kültürümüzde var olan ve onu kullanan insanların hayattan ayrılmasýyla kaybolup gidecek olan dil malzemesinin yazıya geçirilerek kalıcılığının sağlanmasına da büyük katkı sağlamaktadır. Bu tür çalışmalar bir dilin görünen yönünün ötesinde, ne kadar canlı ve zengin anlatım olanaklarına sahip olduğunu göstermesi açısından da büyük önem taşımaktadır.”

İşte bilimsel tavır ve işte bilim adamı.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Yıllardır lisân konusunda yaptıkları kıyımı öztürkçe kisvesiyle meşru zemine oturtmaya çalışanlar bugün de toplumun bağrından çıkıp, içine sinmiş deyimleri yine dayatmayla değiştirmeye çalışabilir. Zihniyet paslı olduğu için üstüne ne kadar cila çekersen çek içten içe çürümeye devam edecektir...