Cumartesi, Temmuz 08, 2006

Ben bu Eşekarısı’nı sokarım! O beni sokmadan...

Şahin Tekgündüz’ü bilirsiniz. Reklam sektörünün eskilerinden olan bu zat-ı muhterem, aynı zamanda A. Selim Tuncer’in mesai arkadaşı olup ajansta genel müdürlük vazifesini itâ ve ifâ etmektedir. Muhterem Tekgündüz, onu tanıyan arkadaşlarımın anlattığına göre birçok gence taş çıkartırcasına Freehand, Photoshop, Quark gibi grafik ve fotoğraf programlarına hakim olduğu gibi blog icat olunduğunda hemen blog sahibi olmayı da ihmal etmemiştir. Blogunun adı Eşekarısı... Blogunun işlevini kendi ağzından dinleyelim:

ÖZELLİKLE DİLİ DOĞRU KULLANMA VE KENDİ DİLİNE SAHİP ÇIKMA BİLİNCİNDEN VE SORUMLULUĞUNDAN YOKSUN ORTAMLARDA BELİRİR VE BİLEREK YA DA BİLMEYEREK BU ORTAMIN GELİŞMESİNE KATKIDA BULUNANLARI ÖNCE İNCELİKLE UYARIR. ASIL GÖREVİNİN DE BU OLDUĞUNA İNANIR. ANCAK UYARILARA RAĞMEN AYMAZLIKTA DİRENENLERİ KOLLAMAYA DEVAM EDER VE DİLLERİNİ İLK ÇIKARTTIKLARINDA VAR GÜCÜYLE SOKUP ZEHRİNİ SONUNA KADAR AKITIR. ARTIK SORUN ZEHİRLENEN DİLLERİNDİR.


Bu Eşekarısı bir gün beni de sokar diye korkmuyor değilim, ama mevzu bu değil. Zat-ı muhterem, her gün üşenmeden çeşitli günlük mevkûtelerden kesip sken ettiği kupürleri (Doğru mu yazdım Hocam? Doküman yazmayı da bilirim bak! Demirdöküm’ün dökümanı gibi yazmam.) bloğunda neşreder, bu kupürlerdeki imlâ hatalarını ifşâ eder. Elinden gelse imhâ edecek, amma heyhât ki o imkânı bulamayıp kendi kendini yer durur. Ekseriyetle de Hürriyet gazetesine takar. Daha çok dil hataları o mevkûtede midir, yoksa muhteremin Hürriyet’le bir alıp veremediği, bir nizâsı mı vardır, bilinmez.

Aslında muhalif ve asabi husûsiyetlerinden nâşi bu muhtereme bir ünsiyet beslemediğimi söylersem hilâf-ı hakikat olur. Biraz da kendime benzetmiyor değilim. Amma, diyeceğim o ki, dil mevzuları senin nene be muhterem!

Tamam pekâlâ, pek güzel! Dil mevzularından anlıyorsun, faydalı ikazlarda bulunuyorsun, fakat gördüğün gibi seni dinleyen mi var? Hakkı Devrim’i, Yavuz Bülent Bakiler’i, Nihad Sâmi Banarlı’yı, Ömer Asım Aksoy’u, bir de briççi vardı, neydi adı, neydi neydi, hah Şiar Yalçın’ı dinleyen mi oldu da şimdi seni dinlesinler? Boşver amca bu işleri!


Sen ki ilk kuşak reklamcılardan olarak kırk küsur (Bak ‘küsur’u da doğru yazdım!) yıldır reklam sektörünün ıcığını cıcığını bilen adamsın. Hatıralarını yaz, reklamcılık tarihini yaz, eski usulleri, eski âdâb-ı muâşereti yaz, Merkez Ajans’ı, Ada Ajans’ı, Parajans’ı, Pamukbank’ı, Milli Piyango’yu, siyah-beyaz reklam filmlerini, pikajı, montajı, eski adam gibi adamları, ne bileyim bizim bilmediğimiz, bilemeyeceğimiz şeyleri yaz da hep beraber müstefid olalım.

Eşekarısı bir gün zehirli iğnesini bize sokmadan uzaklaş buralardan, destûr!

NOTLAR:
1.
Bu yazıda zat-ı muhteremin kıl olduğu eski kelimeleri çok kullandım. Ama galiba imlâ hatası yapmadım.
2.
Yukarıdaki fotoğrafta sakallı dede Şahin Tekgündüz, ortada görünen iki çocuk A. Selim Tuncer’in oğulları Sina ve Semih, sağdaki genç delikanlı ise Reklamın Sokak Çocuğu’nun yazarı, Reklam Yaratıcıları Derneği eski başkanı Kemal Sezer’dir.
3.
Bu fotoğrafta A. Selim Tuncer niye yok? Muhtemelen o masanın karşı tarafında... Belki fotoğrafı da o çekmiştir. Ayrıca onun fazla fotoğrafını bulamazsınız. Ancak ben bulurum.
4.
Malum Muhalif’in muhalifi bazı arkadaşlar ‘header’daki Tuncer fotoğrafını nerden bulduğumu soruyorlardı. Google grafik aramada görünmüyor, ama adresini tespit ettiğim ve gizli tuttuğum birkaç sitede mebzul miktarda A. Selim Tuncer fotoğrafı var.
5.
Yakında bu fotoğraflardan sizin için yayımlamayı düşünüyorum. Elimde A. Selim Tuncer’in komünist komünist bıyıklı fotoğrafları bile var. Hatta, bir aile faciasına neden olmak istemem, ama sevgilisiyle çekilmiş gizli fotoğrafları da ele geçirdim. Talep durumuna göre yayımlayıp yayımlamamaya karar vereceğim. Kamuoyuna mal olmuş adamların özel hayatı olmaz (diyorlar!)

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hımmm, sizi siziiiii!