Perşembe, Temmuz 13, 2006
Namusunu korumak istiyorsan eteğini rüzgardan sakınacaksın!
Ne kadar muhalif olursam olayım, ben bu adamların dil konusundaki duyarlılıklarını beğeniyorum. Şimdi, doğruya doğru! Bu konuda A. Selim Tuncer biraz daha mezhebi geniş gibi duruyorsa da, yazarken özenli davrandığını söyleyebilirim. Şahin Tekgündüz ise tam bir asabi ihtiyar...
Dil Derneği ile Türk Dil Kurumu bir konuda birbirine girmiş; yabancı kaynaklı sözcükler Türkçe’de nasıl yazılsın diye... Dil Derneği okunduğu gibi, Türk Dil Kurumu ise kendi dilinde yazıldığı gibi yazılsın diyesiymiş.
Haydaaa! Yahu önemli olan bunların girmemesi değil mi? Namus elden gittikten sonra ha öyle girmiş, ha böyle girmiş, ne farkeder ki?
Osmanlıca’da da böyle bir karmaşa vardı, biliyor musunuz? Alfabe aynı diye Arapça’dan ve Farsça’dan giren sözcükler orijinal yazılışlarıyla giriyordu Türkçe’ye... Yani Türkçe’de olmayan seslerin karşılıkları olan haflerle yazılıyordu kimi sözcükler: Ayın gibi, peltek se gibi, tı gibi falan...
Koca koca adamlar, kadınlarsınız... Allahaşkına, girenin şekliyle ilgileneceğinize girip girmemesiyle ilgilensenize. Girmesine izin vermeyin yani! Namusunuzu şeklen kurtaramazsınız.
Şahin Tekgündüz haklı. Bu arada A. Selim Tuncer’in bir başka bloğa, benzer bir konuda yaptığı yorumu saptadım. Ona da bakabilirsiniz. Yani muhalif dediysek...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
Teşekkürler. Dünyanın sonu mu geldi?
Alemsin be muhalif... Seni sevmeye başladım galiba. Müzmin muhalefetin de doğruculuğundan geliyor yanılmıyorsam. Üstelik samimisin de. Tüm muhalifler keşke böyle olsa.
Birkaç gün önce Şahin Tekgündüz'le Selim Tuncer taban tabana karşıt görüşlere sahip oldukları halde nasıl olur da birlikte çalışabilirler diye şaşkınlığını ifade ediyordun, şimdi onların aynı gönüşü paylaşmalarını alkışlıyorsun. Helal olsun doğrusu... Çok da iyi bir izleyici ve gözlemcisin.
Ne dersin, ben olsam ikisini de Türkçe konusunda alabildiğine kışkırtır, gündem yaratmalarına ve sonuçta da birbirleriyle didişmek yerine bir işe yaramalarına katkıda bulunurum. Bu konuda seni desteklemeye hazırım. Bakarsın kim olduğumu bile açıklayabilirim bir gün...
Sayın Malum Muhalif,
Türkçe'deki yabancı sözcükler konusundaki yazımı ve Selim Tuncer'in de, savunduğum görüş doğrultusundaki düşüncelerini sitene taşıdığın için teşekkür ederim.
İşte böyle... Birbirine zıt yapılar bile, doğrular söz konusu olduğunda, her şeyi bir yana bırakıp o doğruda buluşabiliyorlar. Sevgili Selim'e girüşlerime katkısı için şahsınızda teşekkür ederim. Yarın işyerinde ona doğrudan teşekkür edeceğim.
Sayın Malum Muhalif, yazdığım yorumun yerine ulaşıp ulaşmadığını görmek için sitenize yeniden girdiğimde, "Namusu korumak için eteğini rüzgardan sakınacaksın" başlığı gözüme çarptı ve doğrusu çarpıldım.
Namus kavramı sizin için bu kadar yüzeysel ve etek düzeyinde mi? Eminim siz buna masum bir metafor diyeceksiniz, ama bilinçaltınızı ele vermekten kurtulmuş değilsiniz. Yani bu öneri doğrultusunda namusu nerelerde aramamız gerektiğini mi söylemek istiyorsunuz? Haklısınız...
Yaşadığımız dönemde kadının elini sıkmayan erkekler namusu kadının elinde, saçı görünen kadının namusunu saçının telinde gördükçe sizin de namusu rüzgardan biraz açılmış etekte görmeniz son derece doğal...
Şimdi, bi’dakka Sayın Tekgündüz! Muhalifliği size kaptıracağımı sanırsanız büyük bir yanılgı içine düşersiniz. Bakınız, beklenmedik bir biçimde size desteğimi vermişken tadını kaçırmayın lütfen!
Hem metafor olduğunu anlayıp hem de yüklenmeye devam ediyorsunuz.
Hem, diyelim ki metafor değil. Ne yapalım şimdi?Namusu nerde arayalım. Diyelim ki elinde değil, hadi saçında da değil, e eteğinin altında da değilse, nerde? Ha anladım, herhalde beynindedir demek istiyorsunuz!
Bektaşi’nin dediği gibi şuna yok diyeceksiniz de diliniz varmıyor galiba.
Eğer yoksa, işte böyle kimi okunduğu gibi, kimi de yazıldığı gibi girer Sayın Tekgündüz!
Siz bilirsiniz, fora edin etekleri, açın bilincinizin altını... Benim için hava hoş! Ilık ılık bir rüzgar da esiyor Batı’dan...
Yorum Gönder