Salı, Haziran 27, 2006

Önemli bir açıklama: Malum Muhalif’in kimsenin zekasından kuşkusu yok, kimsenin de Malum Muhalif’in ciddiyetinden kuşkusu olmasın!

Bazı arkadaşlardan ilginç yorumlar alıyorum. Devamı da gelecek gibi göründüğü için bir açıklama yapma zarureti doğmuş oldu. Bu açıklama, belki yorumların en azından perspektifini değiştirebilir.

Yine A. Selim Tuncer’in sık kullandığı yöntemle maddeleştirecek olursak;

1.
Yayınına ironik bir üslupla başlamış olsa bile kimse bu bloğun ciddiyetinden kuşku duymasın. Eğenlenceli olabilir, ama bir oyun ya da eğlence değil.
2.
Malum Muhalif, henüz primitif dönemini yaşıyor ve yolunu arıyor. Ayrıca, yalnızca benim muhalefetim değil, her türlü muhalefet için kravatını gevşetmiş, ayak bağlarını çözmüş, çok daha rahat bir platform oluşturmaya çalıştığımı sanıyorum.
3.
Evet, yeni bir yöntem, hatta bir “ilk” olduğunu kabul ediyorum, ama bir işlev göreceğinden kuşkum yok. Olgunlaşması için çaba göstereceğim.
4.
Bu arada, Malum Muhalif’in, kimsenin zekasından zerre kadar kuşkusu yok. Böyle bir yanlış anlamaya neden olmamak için de gerekli her türlü ipucunun blogda yer aldığı “malum”!
5.
Onun için kimsenin kendisini Malum Muhalif’in numaralarını yemeyiz gibi bir psikolojiye kaptırmasına hiç mi hiç gerek yok.
6.
Bir arkadaşın, “Şimdi biz de ‘ast muhalifinin muhalifi’ bir blok/blog mu oluşturalım yani?” biçiminde bir sorusu var. Ne kadar ilginç olur, değil mi?
7.
“Her şey zıddıyla kaimdir.”
8.
Söz “malum”dan açılmışken aklıma bir öykü geldi, anlatayım: Eski İstanbul’da medrese öğrencilerinin Galata Köprüsü’nden Pera tarafına geçmeleri yasakmış. Niye? Çünkü Pera tarafı elbette bu tarafa göre daha eğlenceli, tahmin edersiniz. Kaçak geçişleri engellemek için de medrese yönetimi köprüye bir bekçi yerleştirmiş. Osmanlı döneminde her meslek erbabının kendilerinin tanınmalarını sağlayacak özel bir kıyafete sahip olduğunu duymuşsunuzdur. Bu, medrese öğrencileri için de böyle... Üç kafadar medrese öğrencisi tebdil-i kıyafetle (yani kıyafetlerini değiştirerek) köprüden geçmeye teşebbüs etmişler. Bekçi durdurmuş: “Burdan öteye geçemesüüz.” Öğrenciler şaşırmış: “Ne içün?” Bekçi: “Çün, siz medreselüsüüz.” Öğrenciler kıyafetlerini değiştirdikleri için kendilerinden eminler. Telaffuzunu medresede öğrendikleri ağdalı biçimiyle, eski deyimle ayını çatlatarak sorarlar: “Nirden mağluum?” Bekçi cevabı yapıştırır: “Mağluumunuzdan mağluum!”

Hikaye işte!

Sağlıcakla kalın. Allah muhalefetinizi bozmasın!

Hiç yorum yok: